Bundan birkaç yıl önce, tatlılarını ve pastalarını çok beğendiğim ve sıkça gittiğim bir cafede arkadaşlarımla buluştum. Yeni lezzetleri denemeyi sevdiğimi bilen garson arkadaş, "Abi yeni bir tatlı yaptık, geliştirme sürecindeyiz, sana da bir tadım yaptırayım, yorumunu alalım." dedi. Tamam dedim. Gelen tatlı, rengi, görüntüsü ve lezzetiyle alıştıklarımızdan farklıydı. "Nedir bunun adı?" diye sordum. Garson "San Sebastian Cheesecake abi." dedi. Hemen internetten araştırdım. Nedir, nasıl sunumu yapılır, yanında ne içilir. Bir taraftan lezzeti değerlendirdim, bir taraftan araştırdım. Çok beğenmemiştim fakat alıştıklarımdan farklı olması beni etkiledi.
Ürünün lezzetini denemeden önce birçok fotoğrafını çektim. Denedikten sonra yorumlarımı fotoğraflarla birlikte sosyal medyada paylaştım. (Not: Hatta bunun üzerine cafenin yemek fotoğrafı ve menü çekimleri konusunda birlikte çalışmaya başladık. Keyifli işler yapıyoruz.) Bir sonraki gidişimde farklı arkadaşlarımla birlikte aynı mekanda buluştuk. Onlara San Sebastian Cheesecake denemelerini önerdim. Masadaki hiçkimse daha önce bu tatlıyı ne duymuştu ne de tatmıştı. Herkesin dikkatini çekti. Ben ikinciye deniyordum ve ilk denememe göre daha çok beğenmiştim.
Aradan bir kaç yıl geçti ve şu anda yerde gökte San Sebastian Cheesecake satılıyor. Tüm yemek yorumcuları hakkında birçok yazılar yazdılar, ilk yapıldığı dükkana gidip deneyimlediler. Kasım ayında Vedat Milor, Hürriyet gazetesinde bu konu hakkında çok güzel bir yazı paylaştı. Vedat Milor’un bu yazıyı paylaşmasına sebep olan olay ise Ankara’daki bir mekanın San Sebastian Cheesecake ismini kendi markaları olarak tescillemesi. Komik bu olay karşısında Vedat Milor şöyle diyor:
“Bizimkilerin adını tescil ettirdiği cheesecake, 30 sene önceye dayanıyor. İlk La Viña’da, Santiago Rivera tarafından yapıldığı söyleniyor. Cheesecake ise milattan epey önceye, Eski Yunan’a dayanıyor. Ben San Sebastian’da cheesecake yediğimde, onlar genelde klasik cheescake’ten farkını ifade etmek için “Bask cheesecake” diyorlar. Klasik olanından bir farkı, altının çıtır bir tabaka olmaması. Diğer farkı, üstünün hafif yanmış olması.”
Abartma konusunda gerçekten üzerimize yok! Bir ürün çok sattı diye herkes aynısını yapmaya çalışıyor. Sonuç fiyasko! Lokmacıların durumu da aynı olmadı mı?
Yıllar önce denediğimde keyifle yediğim bu tatlıyı şu anda hiçbir mekanda sipariş etmiyorum. İsmini görmekten sıkıldım. Geçenlerde uzun kayık tabakları ile meşhur bir tavuk lokantasının camında kocaman afişini görünce ‘Yok artık!’ dedim. Aynı durumu bundan birkaç yıl önce magnolia tatlısı için yaşamıştık hatırlarsanız.
Yazımızın ana konusuna gelecek olursak “Modayı yakalamak için sıradan olmayın.” İlk kez denediğim mekan için bu lezzet, doğru bir hareketti. Fakat şu anda cafenizin menüsüne bu ürünü eklemek sizi sıradanlaştırmaktan başka işe yaramaz. Diğerlerinin yaptığını kopya etmek yerine yeni lezzetlerin peşinden koşun. İleride sıradanlaşacak bir ürün olsa bile bugün menüsüne ekleyen ilk mekan siz olun. Birbirinin kopyası olan mekanlardan olmayın. Farkınızı gösterin.
Kaynak:
Comments